2020’de Henüz Dardayız
Barış İlhan, 26.12.2019
"Kuşkusuz yeni bir çağ geliyor. Bu çağ gezegensel bir çağ olacak. Ama çağların başlangıçları genellikle korkunçtur. En acımasız haliyle erildir, şiddet içerir. Yeni çağlar yumuşakça gelmezler, bunlar saldırganlık ve çarpışma zamanlarıdır. Yumuşak, nazik bir şeylerin işaretini görmüyorum." ~Joseph Campbell
2020 yılına Suriye hükümeti karşıtı silahlı muhalifler ve Heyet Tahrir üş-Şam (HTŞ) adını alan el-Kaide’nin Suriye uzantısı el-Nusra kontrolündeki İdlip’ten kaçan binlerce cihatçı ve ailelerinin Türkiye sınırına yönelmesi, Libya’ya asker gönderilmesi, Trump’ın Türkiye’ye yaptırımları onaylaması, Kanal İstanbul projesinde düğmeye basılması gibi haberlerle giriyoruz. Gerçekten de Joseph Campbell’ın dediği gibi yumuşak ve nazik bir geçişin işareti görülmüyor.
Daha önce de bir kaç kere yazdığım gibi, içinde bulunduğumuz dönem Türkiye özelinde kişilerin ego gelişimi açısından bir büyüme dönemidir; artık herkesin bir baba figürü istememesi ve yetişkin bir birey olmayı talep etmesi, dolayısıyla kendi başının çaresine bakmayı, tek başına hayatta kalabilmeyi öğrenmesine ilişkin bir süreçtir. Yengeç burcundaki Kuzey Ay Düğümünün Türkiye’nin Yükselen’inin üzerine geldiği, 26 Aralık’taki Güneş Tutulmasının Türkiye’nin Alçalan’ına kavuşum yapacağı süreçte bu konu, özellikle önem kazanmaktadır. Bir ülkenin büyümesi bir insanın büyüme süreci gibi kolay değildir (hoş, o da kolay değildir). Bir insanın tek başına, kendi iradesi ile çalışarak halledebileceği meseleleri bütün ülke için halletmek zordur. Bu sebeple, insanlarımıza güvenip, onları büyümeye ve ülkelerine sahip çıkmaya davet etmek dışında bir seçeneğimiz yoktur.
Gökyüzündeki olayları takip ederken, ağır hareket eden gezegenlerin döngülerini tamamlama sürecinde bir araya gelip çakıştıkları dönemlerin yeni döngüleri başlatmaları söz konusudur. Bu başlayan yeni döngüleri ekonomistlerin büyüme/küçülme trend eğrilerine benzetebiliriz. Gezegenlerin çakışma dönemleri zaman zaman iç içe geçerler, ancak bazı çakışma dönemlerinde gezegenlerin ciddi anlamda bir arada toplandığı zamanlar vardır. Bu zamanları “dünyada çağ atlanan” dönemler olarak tanımlayabiliriz; örneğin 1.-2. Dünya Savaşları, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu - çöküşü gibi.
2020 yılının başlarında, astrologların yine merakla beklediği ve üzerine çeşitli senaryolarının yazıldığı “çağ atlatan” bir dizi göksel hareket gerçekleşecek. Önce Ocak’ta Satürn Pluto’yla bir araya gelecek. Satürn ilerlerken, Mart ayının ikinci yarısında önce Mars, sonra Jüpiter Pluto’yu yakalayacak, ve ay sonunda Mars ilerleyerek Satürn’le kavuşacak. Nisan ayında Jüpiter biraz daha Pluto ile takıldıktan sonra ilerleyecek ve Aralık ayında Satürn ile Oğlak burcunun son derecesinde kavuşarak onunla birlikte Kova burcuna geçecek. Bu durumda bir yıl içinde ağır hareket eden gezegenlerin üç döngüsünün tamamlanıp yeniden başlamasına şahit olacağız. Böyle üç gezegenin bir burçta toplanmaları görece sık olabilir, ancak aynı burçta bir araya gelmeleri enderdir. Nitekim Satürn, Jüpiter ve Pluto’nun Oğlak burcunda son kavuşmaları M.Ö. 2000’li yıllara denk gelmektedir. O dönemde Babil kurulmuş ve kısa bir süre sonra Hamurabi Kanunları çıkmıştır. Ne kadar kritik bir geçiş sürecinde olduğumuzu böyle bir bilgi ile basitçe özetleyebiliriz.
Söz konusu üç döngü Satürn-Pluto, Jüpiter-Pluto ve Jüpiter-Satürn döngüleridir. Kısaca bu döngülere bir göz atalım.
SATÜRN-PLUTO
Satürn ve Pluto, yaklaşık 33 yılda (29-37 yıl) bir yanyana gelip bir döngü başlatırlar. Yeni bir sayfa açılır ve 33 yıl sonra kapanır. Bu döngünün içinde her sekiz yılda bir mevcut öykünün etapları daha görünür hale gelir. Bir şey başlar, gelişir, ilk meydan okumalarla karşılaşır, gerekli düzeltmeler yapılır, zirveye ulaşılır, sonra kapanma süreci başlar, yaşananlar yeni bir bilinç yaratır, biter ve yeni bir süreç başlar.
Yirminci yüz yılda Satürn’le Pluto 1914, 1947 ve 1982 yıllarında kavuştular. 1914 1. Dünya Savaşına, 1947 Soğuk Savaşa, 1982 İran-Irak savaşına, Sovyetlerin Afganistan’ı işgaline denk geliyor.
1982’de Satürn ile Pluto Terazi burcunda kavuştuklarında Sovyet-Afgan savaşı esnasında Sovyet güçlerine karşı mücadeleye girişen mücahitleri Amerika Birleşmiş Devletleri, Suudi Arabistan gibi ülkeler eğitiyor ve destekliyordu. 1988-1989’da Sovyetler Afganistan’dan çekilirken, Afganlara destek amacıyla ülkeye gelen Arap mücahitler cihada devam edilmesini kararlaştırılarak Usame bin Ladin'in liderliğinde el-Kaide'yi kurdular. İşte bu el-Kaide 1993’te ilk Satürn-Pluto karesinde New York’ta Dünya Ticaret Merkezine bomba yüklü kamyonla saldırdı. 11 Eylül 2001’de de Satürn Pluto’ya karşıt yaparken iki uçakla Dünya Ticaret Merkezinin iki kulesini de vurdu. Bunun sonucunda ABD önce Afganistan’a sonra Irak’a girdi ve Terörizmle savaşı başlatmış oldu. ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından Irak el-Kaidesi kuruldu ve zaman içinde evrilerek birkaç örgütün birleşmesi ile İŞİD’e dönüştü. 2011’de Satürn Pluto’ya ikinci karesini yaparken Usame bin Ladin öldürüldü. Hepimizin dehşet içinde izlediği İŞİD serüveni son olarak örgütün lideri olarak bilinen Bağdadi’nin ölümü ile şimdilik durulmuş görünüyor. 12 Ocak 2020’de Satürn’le Pluto’nun kavuşumu ile bu dönem kapanacak, yeni bir dönem başlayacak veya aynı döngü yinelenecek. Konuyla ilgili uzmanlar Bağdadi’nin ölmesinin İŞİD’i bitirmediğini, aksine yeniden güçlenebileceğini, hatta Irak’ta güçlenmeye başladığını yazıyorlar. Öte yandan, el-Kaide’nin Suriye uzantısı el-Nusra kontrolündeki İdlip’ten kaçanlar Türkiye’ye doğru ilerliyorlar.
Her ikisi de ölümle, yıkımla, terörle ilişkilendirilen Satürn-Pluto döngüsünü bu kadar açıkça tarihlendiren bir örnekten sonra, bu esnada Türkiye’de neler olduğuna bakacak olursak, 1982 kavuşumunun 1982 Anayasa Referandumu ve Turgut Özal ile başladığını görüyoruz. 2010 yılında iki gezegenin karşıtlığında bu defa 12 Eylül’ün hesabını sorma ve demokratikleşme vaadiyle destek toplayan 2010 Anayasa Referandumu dikkat çekiyor. 12 Eylül darbesinin ardından başlayan bu döngü sona ererken, ülkede yönetim biçiminin giderek Başkanlığa doğru evrildiğine şahit oluyoruz. Nitekim Saturn-Pluto döngüsü aynı zamanda yönetim biçimlerinde değişikliğe, bir ülkenin yönetiminin işlevselliğini yitirmesine, bütünlüğünü kaybetmesine de işaret ediyor. Her iki döngü de (1982-2020) kavuşumdan bir kaç yıl önceki darbeler veya darbe girişimleriyle (12 Eylül-15 Temmuz) dikkat çekiyor. Yeni döngüye her ikisinde de hapishaneler dolu olarak giriliyor. Görünüşte bazı değişiklikler olsa da aslında bir kısır döngüyü yaşıyoruz. Bir üst seviyeye evrilemiyoruz. Bu durumda yeni döngü de kısa zamanda olumlu gelişmeler beklemek gerçekçi olamaz. Bundan sonra yönetim biçimi nasıl olabilir diye düşünürken, medyaya bir haber düştü. Buna göre, 14 Aralık’ta Resmi Gazete’de yayınlanan faizsiz finans kuruluşalarının denetimine ilişkin kararın çerçevesini şeriat hükümleri belirliyor, kararda etik ilkelerin dini dayanakları sıralanıyordu. Merak edip faizsiz finans kuruluşlarının tarihine baktığımızda, bunun ilk örneğinin Suudi Arabistan’da 1975’te kuruluduğunu görüyoruz. O yıllarda Türkiye’de faizsiz finans kurumlarının olmayışı ve sermaye kontrolleri nedeniyle Suud sermayesi Türkiye’ye rahatlıkla giremiyor. 1983 yılı sonunda Turgut Özal’ın göreve gelir gelmez imzaladığı 3’üncü kararnameyle Suud sermayesinin ve faizsiz finans kuruluşlarının önü açılıyor. İlginçtir ki faizsiz finans kuruluşları 1982 kavuşumuyla başlıyor ve döngü bu konuda bir kararname ile son buluyor.
Satürn-Pluto döngüleri genel olarak savaşlar, ekonomik daralmalar, iflaslar, suikastlar, doğal felaketler ve büyük kazalarla ilintili görünüyor. Diğer simgeledikleri terör ve terör korkusu, petrol kıtlığı, petrol fiyatlarının artışı, uluslararası anlaşmalar ve anlaşmazlıklar, küresel ısınma, sertleşmiş güç yapıları, kolonilerin dağılması, yönetimlerin yıkılması, biçim değiştirmesi ve baskıdır. Finansal astrolog Ray Merriman Satürn-Pluto döngülerinin dünya ekononik döngüleriyle bağlantısının çok iyi belgelendiğini belirtiyor. Satürn-Pluto hareketlerini “özellikle kapitalist ülkelerin sistemlerindeki ekonomik döngü/değişim” olarak tanımlıyor. Buna göre, ilk 16-20 yıl ekonomi büyüyor, borçlar azalıyor, ancak döngüde aşağıya iniş (borçlanmanın artması, ekonominin daralması, işsizliğin artması, vb.) başladığında harcamalarını arttırmış olan hükümetler/devletler/şirketlerin çöküşe geçecekleri bir dönemden söz edilebilir. Politik huzursuzluk, firmaların kapanması ve kıt kaynaklar değişimin aracı oluyor ve küçük bir şeyle başlayan büyük yıkımlar başlıyor. Örneğin Sudan’da Beşir 35 yıldır ülkenin başında idi, halkın ayaklanması ekmeğe zam yapılması ile gerçekleşti ve Beşir halk tarafından devrildi.
Bunun dışında son dönemlerde çok sayıda ülkede ekonomik zorlukların yanısıra, yeni konan kanunlara karşı isyanların başladığını da görüyoruz. Bir şekilde bu üçlü döngünün yasalarla bağlantısına şahit oluyoruz.
JÜPİTER-PLUTO
Jüpiter-Pluto döngüsünü Andre Barbault uluslararası terör döngüsü olarak isimlendiriyor. Pluto klasik mitolojide yeraltının, ölüler diyarının efendisi olduğu kadar, bolluk ve zenginliğin de tanrısıydı. Tabii Jüpiter’le birleştiğinde büyük (Jüpiter) güç (Pluto), büyük zenginlik (bizim dilimizde buna kudret deniyor) söz konusu oluyor ve savaşlar, ölümler kanalıyla kudretin - maddi, manevi, düşünsel ve fiziksel her tür gücün- peşine düşülebiliyor. Jüpiter’in genişlemenin, yayılmanın sembolü olduğunu düşünürsek Andre Barbault’un bu döngüyü niçin uluslararası (Jüpiter) terörizmle (Pluto) bağlantılandırdığını daha kolay anlarız. Jüpiter-Pluto döngüsü 12 yıl sürer.
Jüpiter’le Pluto son olarak 2007’nin Aralık ayında Yay burcunda kavuştular. Yay içinde din, inanç, yasa, uluslararsı ilişkiler gibi temaları barındırıyor. Jüpiter-Pluto ikilisi bu burçta köktendinciliği, fanatizmi, terörü tetikliyor. Kitleleri temsil eden Pluto’nun, büyüten, genişleten Jüpiter’le birleşmesi bunun geniş bir alanda, büyük insan topluluklarına yayılacağını gösteriyor. Bunun kurtuluşu farklı düşüncelere ve inançlara tahammül yoluyla dönüşüm oluyor, aksi takdirde güç savaşları, nefret, intikam, manipülasyon, kitlesel terör herkesi yok ediyor. Tabii burada “büyük” doğal afetleri de saymak gerekir.
Türkiye’de 2007 yılında Ahmet Necdet Sezer’den sonra büyük bir cumhurbaşkanlığı krizi yaşandı ve bu kriz sonucunda AKP ilk defa cumhurbaşkanlığı makamını kazandı, Abdullah Gül seçildi. O dönemlerde Türkiye’yi Avrupa Birliğine girme çabaları içinde görüyoruz. Zamanla bu çabalara son verildi ve Türkiye sırtını Batı’ya döndü. Jüpiter-Pluto’nun ilk karesi Jüpiter’in Koç burcunda Uranüs’le kavuştuğu 2011 yılının başında yaşandı. O dönemde Arap Baharı Tunus’ta başladı. Japonya’da Fukushima’daki nükleer reaktörlerin zarar gördüğü deprem/tsunami oldu. 2013’te Jüpiter-Pluto karşıtlığında Türkiye’de Gezi olayları, 17-25 Aralık tapeleri yaşandı. 2017’de Jüpiter-Pluto’nun son karesinde ise Türkiye peşpeşe terör olaylarıyla sarsılıyordu (Reina, Rus elçisinin öldürülüşü). Bunların ardından Türkiye’nin yönetim şeklinin parlamenter sistemden ‘partili cumhurbaşkanlığı’ olarak da anılan başkanlık sistemine dönüştürülmesini içeren anayasa değişikliğini referandumu yapıldı ve bir yıl sonraki seçimlerde Erdoğan başkan seçildi. Özetle, ilk AKP Cumhurbaşkanlığı ile başlayan döngü, başkanlık ile sona erdi. Kuşkusuz Jüpiter-Pluto döngüsünü Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri açısından da incelemek gerekir (bir başka yazıda).
Şimdi bu iki gezegen 2020’de kavuşarak yeni bir döngü başlatacaklar. Ve bu esnada Jüpiter Satürn’le de birleşecek. Yani Jüpiter-Satürn ve Pluto yanyana gelecekler. Bu anlamda 2020 büyük dönüşümlerin, arınmaların, yeni devletlerin kuruluşunun, yeni düzenlerin inşasının başladığı bir yıl olacak. Ancak bunları hemen göremeyeceğiz, döngüler açıldıkça yavaş yavaş deneyimleyeceğiz. Bu kavuşumun Oğlak burcunda, yani bir toprak burcunda oluşu dünyadaki iktidarlar, maddi hırslar kadar doğal felaketleri de düşündürüyor. Şimdilik bunu bir kenara bırakalım ve Jüpiter’in bu ikiliyle birleşmeden önce 2019’da Neptün’le, yani Barbault’un “sol”la ilişkilendirdiği, idealizm, merhamet ve birlik temalarını temsil eden gezegenle açı yaptığını söyleyelim. Türkiye Cumhuriyeti yine bir Jüpiter-Neptün karesinde (açılan kare-ilk dördün) kurulmuştu, 2019’daki Jüpiter Neptün karesi ise kapanan bir kare. Bunun karanlık bir dönemin kapanışına, geçmişin hortlaklarından arınmış biçimde yeniden doğuşa işaret etmesini umuyorduk, ancak gidişat bunu doğrular nitelikte görünmüyor.
JÜPİTER-SATÜRN
Jüpiter-Satürn döngüsünü ele alırsak, şimdi deneyimlediğimiz döngünün 2000 yılının Mayıs ayında Boğa burcundaki kavuşumla başladığını ve 2020 yılının Aralık ayında Kova burcundaki kavuşumla sona ereceğini görürüz. Yaklaşık 20 yıllık bu döngü dünyada ekonomik, sosyal ve politik değişimlerle ilintilidir. Toprak burcundaki kavuşum yeryüzüne, yeryüzünün kaynaklarına, maddi konulara, piyasalara, toprağa, toprak ve sınır sorunlarına, tarıma, altyapıya, inşaata işaret eder.
Nitekim 2000-2001 yılından bu yana bunları bir bir deneyimliyoruz. Petrol ve tohum savaşları, Ortadoğu’daki kriz, Türkiye’nin sınırlarındaki sorunlar, global ısınma, ve benzerleri... 2020 yılında iki gezegen bir hava burcu olan Kova’ya girdiğinde yeni fikirler, özgürlükçü düşünceler, insanlığı bilinen kısıtlayacı modellerin dışına taşıyan teoriler dönemi başlayacak. Sabian Semboller uzmanı Lynda Hill Kova’nın 0 derecesinin anlamının “medeniyetin sonu” olduğunu söylüyor. Eski sistem işlemez olunca, yeni alternatif sistemleri düşünmeye, yeni şeyleri denemeye başlıyoruz. Aslında Oğlak’ın son derecesi (Büyük bir firmanın müdürleri gizli bir toplantıda buluşuyorlar) ile Kova’nın ilk derecesinin ( Eski bir kerpiç imarethane) Sabian Sembolleri çok ilginç. Birincisinin anlamı aşikar, başkalarını dışlamak, kontrol etmek, kararları kapalı kapılar ardında vermek gibi şeyleri çağrıştırıyor, Kova’nın 1. derecesi ise çevreden doğal malzemeleri alıp, her seviyede toplumu, diğerlerini koruyacak, besleyecek kalıcı bir şey inşa etmeye işaret ediyor. Bu, maddi dünyadan biraz çekilmek, ruhun üzerinde çalışmak, doğal unsurlardan bir medeniyet yaratmak için altyapıyı hazırlamak gibi konuları içeriyor. Bunun problemli alanı ise kendi inançlarını, görüşlerini başkalarına dayatmak, bir misyoner gibi davranmak. Eskiye sızıp onu işgal etmek ve dogmatizm.
Bir döngünün dört önemli etabı vardır. Bunlar kavuşum, kare, karşıt ve tekrar kare açılarıdır. 2000-2001 yılında başlayan Jüpiter-Satürn döngüsünün ilk karesi 2005-2006 yıllarında, karşıtlığı 2010-2011 yıllarında, son karesi de 2015-2016 yıllarında yaşandı. 2001 yılı ekonomik krizler ve 11 Eylül ile öne çıkıyor. 2015-2016 yılları Suriye ve Irak’taki savaşların iyice hararetlendiği ve birçok ülkenin müdahil olduğu yıllar.
Karşıt açını yaşandığı 2010-2011 yılı özellikle dikkat çekiyor. Bu yıllar Arap Baharının başladığı yıllar. O yıllarda Jüpiter Satürn’le döngüsünün ortasına geldiğinde, bir başka gezegenle, Uranüs’le 0 derece Koç’ta bir döngü başlattı. Bu kavuşum Balık’ın son derecelerinde tekrarlandı. Orta Doğu’da bilinen düzenler çözülüp eridi, anarşi doğdu. Savaşlar başladı. Yine bu esnada Jüpiter Pluto ile kare yaparak büyük yıkımlara işaret etti. Devreye daha ağır bir gezegen olarak Satürn girdi. Bir yandan Pluto’ya kare, Uranüs’e karşıt açı yaparak gerilimin dozunu arttırıp, kalıcı hale gelmesini sağladı. Özetle o yıllarda çeşitli gezegen döngüleri kesişerek dünyadaki ekonomik, politik ve sosyal düzenleri zorlayan, iktidarları yerinden eden, ya da iktidarların baskıyı arttırmasına neden olan, yeryüzünün kaynakları için savaşan, yıllar sonra geri dönüp bakıldığında tarih sayfalarında adeta sonucunda yeni bir çağın başlaması gibi algılanacak olan önemli bir kaosun delili oldular.
Günümüze gelene kadar bu döngüler rollerini oynadılar, kader ağlarını ördü, ve ağır ağır döngülerin sonuna doğru ilerliyoruz. Ağır ağır derken, günlük hayatta çok hızlı yaşanıyor gibi algılanmasına rağmen, kelime anlamıyla, çok ağır ilerleyen bir süreçten söz ediyoruz. Yani bugünden yarına her şeyin düzeleceği beklentisini bir kenara bırakmak gerekiyor.
Jüpiter-Satürn kavuşumları 20 yılda yılda bir gerçekleşiyor, ancak aynı elementte buluşmaları daha uzun sürüyor. Yani bir elementte ortalama 200 yıl boyunca kavuşuyorlar. Dört tane element olduğuna göre bu elementlerden birinde tekrar buluşmaları yaklaşık 600 yıl sonra oluyor. Şimdi hava elementinde buluşacaklarına göre bu döngüye bakacak olursak, tarihte en son 1405 yılında Kova burcunda buluştuklarını görürüz. Bundan sonraki hava elementi kavuşumu 31 Aralık 1980’de 9 derece Terazi’de gerçekleşmiş. İlginçtir ki bu derecelerde Türkiye’nin Mars’ı bulunuyor ve bu ülkede PKK o yıllarda askeri örgütlenmeye geçti ve o gün bugündür Türkiye bu sorunu çözemedi. Bu konuyu bir kenara bırakırsak, 1980’den sonra bilgisayar kullanımının, dijital dünyanın, internet sayesinde haberleşmenin ve bilgiye ulaşmanın hızla geliştiğine şahit olduk. Dijital teknoloji sayesinde iş dünyasının, iletişimin ve sosyal ilişkilerin tarzı da değişti. Şimdi 2020 yılında hava elementindeki kavuşum Kova burcunda gerçekleşeceğine göre sosyal gelişmenin hızlanacağını, teorik yanın öne çıkacağını, bilincin genişleyeceğini varsayabiliriz. Hava burcundaki kavuşumlar aynı zamanda savaşların biçimininde de değişikliklere işaret ediyorlar. Asıl savaş tank ve tüfekle değil, havadan saldırılarla, insansız hava araçlarıyla, enformasyonla, siber saldırılarla yapılıyor.
Jüpiter-Satürn kavuşumlarının toprak elementinden hava elementine geçişi insan bilincinde maddeden düşünceye geçişi de düşündürüyor. Eskimiş, geçerliğini, işlevini yitirmiş düzenlerin yıkılıp, insanlığı ileri taşıyacak teorilerin geliştirileceği bir süreç insana umut veriyor ancak bunun zaman alacağını unutmamak lazım. Jüpiter ve Satürn kavuşumdan sonra 2021’de Uranüs’e kare yapacaklar. Bu kareler döngünün kapanış kareleri. Sonra Jüpiter ilerleyerek 2022’de Balık burcunda Neptün’le kavuşacak ve yeni bir döngü başlayacak.
Andre Barbault ‘Planetary Cycles and their Interferences’ isimli makalesinde özetle 1939-1945 yıllarında Jüpiter ve Satürn’ün Uranüs’le olan etkileşiminin Avrupa’ya diktatörler eliyle faşizmi getirdiğini, Neptün’le etkileşimlerinin ise demokratik güçlerin yönetimi diktatörlerin elinde almaları ile sonuçlandığını yazmış. Yani bir bakıma Jüpiter-Uranüs döngüleri “sağ” görüşle, kapitalizmle bağlantılı döngüler oluyor. Buna göre döngü beklenmedik patlamalarla, büyük gerilimle başlıyor ve içinde savaş yaratma potansiyelini barındırıyor. Jüpiter bolluğun, zenginliğin temsilcisi olduğuna göre onun hareketleri para piyasalarıyla da ilgilidir ve Uranüs ile açıları “serbest (Uranüs) para piyasa”sına işaret edebilir.
Bu bilgilerin ışığında halen sağ eğilimlerin ve maddeci görüşün işbaşında olduklarını, ilerleyen yıllarda Jüpiter-Neptün döngüsünün daha insancıl, bütüncül, merhametli ve idealist bir dönemi başlatabileceğini düşünebiliriz. Ancak, olup biteni tam kavrayabilmek için 2024 yılında Pluto’nun Kova burcuna girmesini beklememiz lazım.
Yani, 2020’de henüz dardayız...
Mutlu Yıllar!